|
|
 |
Değerli Tuğrul kardeşimin teklifi ve biraz da ısrarı üzerine bir yola çıkıyoruz.Öncelikle içtenliği ve güveni için kendisine teşekkür ediyorum.İnşaallah Allah utandırmaz.Elimden geldiğince,dilimin döndüğünce birşeyler vermeye çalışacağım.Şimdiden sürç-i lisan edersek affola. Aslında öncelikli şüphem konu sıkıntısı olabilir idi;sonra düşündüm de hayatın her bir safhası,ayrıntısı bir konu zaten.
FINDIK ÜZERİNE ...
Fındık,çok meşakkatli ve zor bir iş olup,memlekette en küçüğünden en büyüğüne bir çokları tarafından pek sevilmemesine rağmen;özellikle köy dışındaki insanlarımızı birleştirici,memlekete çekmesi,memleketi şenlendirmesi açısından gurbetteki insanlarımız tarafından ayrıca sevilmekte.
Büyükşehirlerde,özellikle de metropollerde yaşayan insanlarımız zihinsel olarak aşırı yorulmakta,yıpranmakta ve toprağa hasret kalmakta,toprağı ancak saksılarda görmektedir.Fındık,onlar için,fiziksel bir uğraş,deşarj olma yolu ve toprağa hasret giderme vasıtasıdır.
Fındık,daha önce de bahsetmiştim,öncesi,hasadı ve sonrası ile uzun süreçli,zor bir uğraş.Özellikle de güneşlenme süresinin kısıtlı olduğu ve arazi yapısı dolayısı ile de kurutma yeri sıkıntısının ziyadesiyle yaşandığı Karadeniz Bölgesi'nde,kurutma olayı ayrı bir sıkıntı.
Herşeye rağmen,ben şahsen fındığa koşarak,severek gidiyorum.Bu sene işlerim dolayısıyla gidemedim,gerçekten içimde bir boşluk var.Şu an orada olmayı,o sıkıntıları paylaşmayı,yağmurunda ıslanmayı,çuvalın altında terlemeyi,gelen-gidenle laflamayı,şakalaşmayı çok isterdim.
Fındığın değerinin düşük olduğu konusuna katılıyorum ki;fındık,çikolatanın alternatifsiz tek hammaddesidir;değerinin neden böyle olduğuna gelince:
Fındık,literatürde orman ürünü olarak geçmektedir.Zaman içerisinde,özellikle bir dönem güzel para etmesi ve diğer ürünlere göre biraz tembel işi olması dolayısıyla;Çarşamba,Terme,Bafra,Adapazarı,Düzce gibi verimli,düz arazilere,halk tarafından fındık dikildi.(Bu saydığım yerlerin fındık kalitesi,özellikle iklim şartları dolayısıyla Ordu ve Giresun fındığının kalitesini kesinlikle tutmuyor)Dolayısıyla rekolte yükseldi,kalite düştü.Devamında bizim gözbebeğimiz,fındığımız değer yitirdi.Bir zamanlar,çocuğunun düğününü,sünnetini yapmak için hasadını beklediği fındığa,şimdilerde vatandaş sırtındaki bir kambur olarak bakıyor.Atsa olmuyor,satsa olmuyor.
Bu böyle mi gidecek?Bence hayır.Alınan bir dizi tedbirler,eğer gerçek manada uygulamaya geçerse sonuç verecektir sanıyorum.Devletin de sırtında kambur olan,belli bedellerle alınıp sonra çürümeye terkedilen fındık inşaallah bir an önce gerçek değerine kavuşur da,insanımız için işkence olmaktan çıkar.İşte o zaman fındığın ve fındık zamanının tadını gerçek manada çıkartırız.
Herkese selamlarımı iletiyor,bol bereketli bir fındık mevsimi diliyorum.Sğlıcakla kalın,Allah'a emanet olunuz...
----------------&-----------------
AİLE
Toplumların yapı taşlarını oluşturan aile,yapısı,sağlamlığı itibariyle milletlerin hayatta kalabilmesi için çok önemlidir.Aile kültürü,yapısı,aile içi bağlılık,sağlamlığı;binaların yapımında kullanılan herbir madde gibidir...
Harcı,demiri,çimentosu,tuğlası...kısaca yapımda kullanılan herhangi bir malzemesi eksik veya sağlam olmayan binalar er-geç çökmeye mahkumdur.Aile yapısı sağlıklı olmayan topluluklarda bu öküntüye adaydır.
Fertler için de durum böyledir.Bireyin,topluma sağlıklı bir birey olarak kazanımı,sağlıklı,huzurlu aile yapılarından geçmektedir.Aile yapısı düzgün,belli bir terbiye ve aile içi disiplinle büyümüş insanlar,toplum içerisinde kısa sürede ayırt edilebilmektedir.
Gelişmişliğine gıpta ile baktığımız batı,aile yapısını hızla bozmakta,dolayısı ile bu da fertlerin birbirlerine yaklaşımlarını,saygı-sevgi çerçevelerini belirlemektedir.Bunun farkında olan batılı liderler,aile yapılarını toparlayabilmek için yoğun çaba sarfetmektedir.Bizim toplumumuzda bu durum,milli ve manevi değerlerimizi muhafaza etmemizden dolayı hala sağlamlığını devam ettirmektedir.Yer yer,özellikle büyükşehirlerde bu durum dejenere olmuşsa da,genelde direnmeye ve yapımızı korumaya muvaffak olmuşuzdur.Bu durumun devamı konusunda benim inancım tamdır.
Ben,eğitim amaçlı olarak,11 yaşında ailemden ayrıldım ve o yaştan bu tarafa bir kışı dahi anne-babamın yanında,sıcak sobanın karşısında,aile sıcaklığında geçiremedim.Bu benim içimde ayrı bir ukdedir.Önce yatılı okul,sonra üniversite,askerlik ve iş hayatı derken o zamandan bu zamana hayatım,yazlar hariç hep aile ve memleket dışında geçti.Bu nedenle içimdeki aile ve memleket sevgisi ve hasreti bir başkadır. Kısa süreli o aile yaşantımda bile, aile içindeki disiplinden, mutluluktan, huzurdan, sevgiden, sıcaklıkdan fazlasıyla kazanımlarım oldu ve bunu da şu an kendi ailemde uygulamaktayım.Örneğin,babamın,akşam ezanından sonra kesinlikle herkesin evde,ailece sofranın başında olma prensibini ben hala uygulamaktayım.Bu da bana ve aileme ayrı bir hava ve huzur vermekte.
Bununla birlikte,aile yaşantısının,aile içindeki huzur ve mutluluğun,insan üzerindeki etkisi o kadar büyük ki,bu kelimelerle ifade edilemez.İşiniz rast gitmez,iş arkadaşlarınızla atışmışsınızdır,cebinizde paranız olmaz...tüm bu ve bunun gibi dış olumsuzluklara rağmen evinize gidip o kapıdan içeri girdiğinizde,eğer aile içi huzurunuz yerinde ise sanki bir başka dünyaya girersiniz.Bütün o olumsuzluklar geride kalır.Bunun tersi,eğer aile içinde huzurunuz yoksa,kazancınız ne kadar iyi olsa da,tuttuğunuz takım ne kadar farklı kazansa da,arkadaşlarınızla ne kadar muhabbetiniz olsa da tüm bunlar size o durumdan almanız gereken gerçek keyfi vermez.Bir gizli huzursuzluk içinizi kaplar.
Allah,gerçek aile saadeti ile toplumuza sonsuza dek sarsılmaz aile yapıları nasip eder inşaallah.Sağlıcakla kalın...
----------------&-----------------
İNSAN VE KABE
Bir süre önce bir yerde okumuştum.Dünyanın merkezinin Kabe olduğunu yazıyordu.Dinimizce kutsal olan bu mekana yüzyıllar boyunca yıkmak için defalarca girişimlerde bulunulmuş,girişimlerde bulunan bütün halklar helak olmuş.Allah'ın bizzat koruma altına aldığı vurgulanıyordu bu kutsal mekanı.
Bununla birlikte,kalbin de insan vücudunun merkezi olduğuna değinilmiş,özellikle günümüzde pek önemsenmeyen insan kalbini kırmanın,kıranın ne gibi bir sonuçla karşılaşacağını anlatmaya çalışıyordu.Dünyanın merkezi Kabe'yi yıkmaya çalışanlar helak oluyor,vücudun merkezi olan kalbi yıkana birşey olmayacak!...Mümkün mü?Sonuçta o kalbin sahibi de Allah!...
İnsan,Allah tarafından yaratılmış en değerli varlık.Bilim adamları,insan vücudunun her geçen gün ayrı bir sırrını ortaya çıkarmakta.Bu çıkarımların sonunun geleceğine ben pek ihtimal veremiyorum.Bir bakıyorsunuz,çok büyük bir buluştan bahsediyor bilimadamları,vücudun şu noktasını çözdük diyorlar çarşaf çarşaf bildirilerle,aradan bir süre geçiyor,aslında bulunan o şeyin ufak bir ayrıntı olduğu,aslında olayın çok daha detaylı olduğu yazılıyor. Sonu gelmez bence...
Bu vesile ile diyorum ki,gelin birbirimizi kırmayalım.Saygı-sevgi çerçevesinde yaşayalım.Dünya büyük,ömür kısa.Dünyada hepimize yetecek kadar yer var.Karnımız da elbet doyar.Bakın çevrenize,daha dün denilecek zaman diliminde,oturup sohbet ettiğimiz,birlikte çay yudumladığımız,gülüp-eğlendiğimiz birkısım insanlar yok şimdi.Neredeler?Elbet onları da kırmıştık,onlar da kırmıştı birilerini.Ne oldu şimdi?Getirin zamanı geri de düzeltin kıranları,kırılanları.Olmuyor,mümkün değil.Allah taksiratlarını affetsin.Ben,kendi namıma,yaşamış ve yaşamakta olan,haklarımın geçtiği herkese,istisnasız haklarımı helal ediyorum ve onlardan da Allah Rızası için helallik diliyorum...
Bu arada konu ile ilgili aklıma gelen iki güzel hikayeyi de,olayı daha iyi anlatabilme açısından paylaşmak istiyorum;
KUYRUK ACISI...
Hikaye bu ya,bir yılanla ermiş bir zat arkadaş oluyorlar.Zaman zaman bir araya gelip bir kuyunun başında sohbet ediyorlar.Dostlukları muhteşem.Yılan,hergün bizim ermiş zata kuyudan bir altın çıkarıp veriyor.Birbirleriyle bilgi alışverişinde bulunup geçinip gidiyorlar.
Gel zaman git zaman,bizim ermiş evleniyor,bir oğlu oluyor.Tabi kimsenin kuyu ve yılandan haberi yok.Bizim ahbap çavuşların dostluğu ve günlük sohbetleri devam ediyor.Bir gün ermiş zat hastalanıyor.Birkaç gün buluşmaya gidemiyor.Bakıyor ki bir süre daha gidemeyecek,oğlunu çağırıyor ve olayı anlatıyor.Kuyuyu,yılanı tarif ediyor,yılanın ona hergün bir altın vereceğini söylüyor.
Babasından gerekli bilgileri alan çocuk yola koyuluyor,şeytan bu ya,yolda çocuğun aklına giriyor.Çocuk kendi kendine diyor ki:"Bu yılan her gün babama kuyudan bir altın veriyorsa,demek ki kuyu ağzına kadar altın dolu.Ben neden bir altın alayım ki?Öldürürüm yılanı,altının hepsini alırım."
Bu düşüncelerle kuyunun başına gelen çocuk,yılanı görünce eline büyükce bir taş alıyor ve yılana doğru fırlatıyor.Yılan sıçrıyor,taş yılanın kuyruğuna geliyor ve kuyruğunu koparıyor.Yılan,can havliyle çocuğu ısırıyor ve çocuk orada ölüyor.
Ailesi çocuğu buluyor,cenazesini kaldırıyorlar.Herşey normal.Fakat,bizim ermiş zat olayın farkında.İyileşip yatağından kalktığında,kalkıp kuyunun başına,eski dostunun yanına gidiyor.Yılan çıkıp yuvasından geliyor.Ermiş zat yılana diyor ki:"Eski dostum,bizim çocuk bir densizlik yapmış,ben olayın farkındayım ve gerçekleri biliyorum.Senin herhangi bir suçun yok bunda.Biz yine dostluğumuza ve sohbetlerimize devam edelim."Yılanın verdiği cevap manidar:"Dostum,sende bu evlat acısı,bende de bu kuyruk acısı varken biz seninle eskisi gibi dost olamayız".
ÇİVİ
Aile bir çiftlik evinde yaşamaktadır.Tek oğulları vardır ve bu çocuk,tek olmanın verdiği şımarıklıkla çevresini sürekli rahatsız etmektedir.Baba,güngörmüş,çevresi tarafından saygı gören bir insandır.Oğluna zaman zaman,yaşı ile orantılı telkinlerde bulunmakta,elinden geldiğince birşeyler öğretmeye çalışmaktadır.Çocuğun,çevresindeki insanlara rahatsızlığı ve onların kalbini kırması artınca oğlunu bir kenara çekmiş ve ona:"Oğlum,seninle bir imtihan yapacağız.Eğer bu imtihanı başarıyla geçersen seni ödüllendireceğim" demiş.
Çocuk,sabırsızlıkla imtihanı sormuş.Baba da,çocuğun bir kutu çivi alıp,evin bahçesini çevreleyen çitlerin her bir kazığına hergün bir çivi çakması gerektiğini,bu vesile ile çocuğun sabrını ölçeceğini söylemiş.Çocuk denileni yapmış,bir kutu çiviyi,hergün bir adet çakmak kaydıyla 60 gün boyunca çakmış ve çiviler bitince büyük bir gururla babasına gelerek,kendisine verilen görevi yerine getirdiğini söylemiş.Baba çitleri kontrol ettikten sonra,sınavın henüz bitmediğini,çakılan çivilerin aynı şekilde hergün birer birer sökülüp yerine kutuya konulması gerektiğini söylemiş.
Çocuk,bu sefer oflaya puflaya,ama,ayrı bir azim ve kararlılıkla denileni yapmış ve 60 gün sonra bütün çivileri söküp,kutusuna konulmuş vaziyette babasına getirmiş.
Baba demiş ki:"Oğlum,sabrı öğrendin.Aferin sana.O da büyük bir iş.Ancak,şunu bilmeni isterim ki,çivi çakıp da söktüğün herbir kazık,bir insanı ve onun kalbini temsil ediyor.Çivi çakarak kırmış olduğun kalbi,o çivileri sökerek tamir ettin.Ama şu an,ne kazıklar eski kazık ne de çiviler eski çivi.Bu kazıklar üzerindeki çivi izlerini,ne yaparsan yap eski haline getiremezsin.O izler sürekli orada kalacaktır,her ne kadar çivileri söksen de!...O yüzden insanların kalbini olabildiğince kırmamaya bak.Ola ki kırarsan da bir an önce tamir et."
SAYGILARIMLA!... UFUK KORKMAZ
----------------&-----------------
ZAMANIMIZ-KOMŞULUK VE MEMLEKETİM
"Komşusu aç iken tok gezen bizden değildir" "Komşu komşunun külüne muhtaçtır" cümlelerinin dilimizden düşmediği,komşuluğa ezelinde beri değer veren bir milletin mensuplarıyız.Milli ve manevi değerlerimizin öne çıkardığı komşuluk ilişkileri,yoğun iş temposu,bozulan insani ilişkiler,kozmopolit yapı,içinde neredeyse bir köyü barındıran yüksek ve çok bloklu yerleşimlerin olduğu sitelerin çoğalması gibi nedenlerle,özellikle de metropollerde iyice dejenere olmuş,bozulmuş durumda.
Komşusunun varlığını,gelen bir ambulans veya cenaze arabasıyla öğrenen bir toplum haline geldik ya da getirildik.Kimsenin birbirinden haberi yok maalesef.Ha, bu çok mu abes?Aslında bizim değer yargılarımıza göre abes.Ancak,büyükşehirlerde, nüfusun yapısını da gözönüne alırsak pek de yadırganacak birşey değil.Kapı komşunu tanımıyorsun.Herkes birbirine şüpheyle bakıyor.Haliyle bu sefer,bana dokunmasın da ne hali varsa görsün diyorsun.Bir de buna,çoğunlukla kiracı konumunda olunması, bina veya sokak sakinlerinin sürekli değişimi dolayısıyla yeterince tanışmaya fırsat bulunamadan sakinlerin değişmesi nedeniyle ilişkiler ilerletilememektedir.
Ama,memleketimiz böyle mi?Bırakın kapı komşusunu,bütün köy sakinlerinin birbirini tanıdığı,aradaki ufak-tefek kırgınlıkların haricinde herkesin birbiriyle selamlaştığı,görüştüğü bir yer.Öyle bir mekan ki,birinin düğünü olduğunda,doğal olarak bütün köy halkının o düğüne davetli olduğu ve çoğunluğun katıldığı,yardım için birbiriyle yarıştığı;cenazesinde herkesin birbirinin yasını tuttuğu bir yer.Hayal gibi ama gerçek.Benim köyüm burası.
Dışarıdan yabancı birinin köy sınırları içine girdiğinde ki bu nokta çukurbaşıdır, mutlak birinin bu yabancıya yaklaşıp,kime geldiğini,burada ne aradığını,kimlerden olduğunu sorduğu;gideceği yeri öğrendikten sonra da,yanına verdiği bir çocuk refakatinde,gideceği yere kadar ona rehberlik edilen bir yer.
Milletin birbirini doğradığı,spor değil sanki savaş gibi takip edilen derbi maçlarda dahi taraflar,köyün kahvehanesinde biraraya gelip,birbirlerini iğneleyerek,birbirlerine takılarak işin tadını çıkartıyor.
Bağ-bahçe çalışmalarında imece usulünün,güzelliğinin devam ettiği bir yer.
İnsanlarının paylaşmaktan haz aldığı,yardımlaşmayı seven bir topluluk. Müslüman - Türk toplumunun idealine yakın hali bence.İstisnalar yok mu bu toplum içinde.Tabii ki var.Hep mi mükemmel?Tabii ki değil.Dedikodusu,dalaveresi hiç mi yok. Tabii var.Yalnız,istisnalar kaideyi bozmaz.Genel yapı itibariyle ben seviyorum köyümü ve köylümü.Her türlü entrikasına rağmen.
Ve mensubu olduğum için de gurur duyuyorum.Özellikle yozlaşan günümüz dünyasında,birçok güzellikleri içinde barındırıyor.Bütün dedikodularına,entrikalarına rağmen içine girdiğimde huzur duyuyor,mutlu oluyorum.Allah bozmasın,bizleri de mahrum bırakmasın.
Selam ve muhabbetle...
----------------&-----------------
HERŞEY ZIDDI İLE MUTEBERDİR
Herşey zıddı ile muteberdir.Acı olmadan tatlının,çirkin olmadan güzelin,kötü olmadan iyinin,ağlama olmadan gülmenin...değerini anlayamayız.
Allah,kainatı yaratırken tam bir ahenk içinde yaratmıştır.Bize de sunarken, anlayabilmemiz için her türlü kolaylığı sağlamıştır.
Bazen düşünürüz, bu adamın bu dünyada ne işi var,işe yaramaz,karaktersizin biri diye.İşin aslı öyle değildir.Allah o kulunu da bizlere,iyinin değerini anlayabilmemiz için göndermiştir.Bunu anlayabiliyor muyuz?Orada biraz sıkıntı var sanırım.Birçok kez bazı gerçekleri anlayabilmemiz için bize değişik uyarılar gönderilse de,ya anlamıyoruz
ya da anlıyoruz da anlamamak için ısrar ediyoruz.Nihayetinde,ağzımıza sakız olmuş bir cümleyi yinelemek istiyorum "HAYAT KISA".Kısa olan bu süreci inşaallah iyi bir şekilde değerlendirir,hayatımızı içinde geçirdiğimiz dünyayı ve üzerindeki varlıkları gereğince anlarız umarım.
Şunu da unutmamalı ki,başa gelen her işte bir hayır vardır ve bizim hayır bildiğimiz işte şer,şer bildiğimiz işte hayır vardır mutlak.Başımıza gelen herhangi bir şeyin hayır mı,şer mi olduğunu ancak üzerinden seneler geçtikten sonra anlayabiliyoruz.O da olaylarda bağlantı kurup çıkarımlar yapabilirsek.Anlayamadığımız zaman da çoğunluktadır.Zaten anlayabilmiş olsaydık birçok şeyi,kırgınlıklar, dargınlıklar olmaz,hayatı dolu dolu,tüm güzellikleri ile,çirkinleştirmeden yaşardık.
Ve,yaratılmış hiçbirşey sebepsiz yaratılmamıştır.Herşeyin,en ufak bir ayrıntının dahi bir vazifesi vardır tabiatta.Zaman zaman düştüğümüz hatalardandır,işimize yaramıyor,yaramaz diye ortadan kaldırdığımız,kendimizden uzaklaştırdığımız birkısım şeylerin,varlıkların,kişilerin değerini,daha sonra yokluklarında anlayabiliyoruz ancak.Çoğunlukla da geç kalınmış oluyor bu değer anlaşıldığında.Benim sıklıkla yaptığım bir duadır;"Rabbim,sahip olduğumuz değerlerin kıymetini,onları kaybetmeden anlamamızı bize nasip eyle".
Kısaca,zıdlarıyla muteber değerlerin,zıdlıklarıyla kıymetini anlayıp, hayatı, herşeyiyle,tüm güzellikleriyle algılayıp,gereğince,güzelliklerle dolu,mutlu,sağlıklı yaşamayı Allah bize nasip eder inşaallah.Sevdiklerimizle beraber,elele,gönül gönüle...
Kötü deyip geçmeyin,onun da yaratılışında,bizim hayatı anlamamızda bir sebebi vardır mutlaka.Saygı duyalım.Sonuçta kötü olmayı,çirkin olmayı,uzun olmayı, kısa olmayı,herhangi bir ailenin veya milletin mensubu olmayı... o seçmedi.Yaratılanı sevelim Yaratan'dan ötürü.
Selam ve muhabbetle.Sağlıcakla kalın...
UFUK KORKMAZ
28.08.2009
----------------&-----------------
10 NASİHAT
Resulü's-Sakaleyn Olan Peygamber Efendimizden 10 (on) Nasihat...
Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik. (Nisa Suresi-80) Alemlerin Rabbi olan Allah, Al-i İmran Suresi, 31. ayette ise şöyle buyuruyor: "(Resulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir."
Hem dünya hem de ahiret saadetine ulaşmak için, O’nun hayatının her saniyesini ve aldığı her nefesi iyi bilmek zorundayız. İnsanlığın tek kurtuluş ışığı, önderimiz ve rehberimiz Peygamberimiz (sav)’in hayatında bizim için çok güzel örnekler var şüphesiz. Efendimizin tavsiyeleri, elbette 10(on) maddeyle sınırlandırılamaz. Ancak akılda kalması ve ezberlenmesinin kolay olması sebebiyle, bir işe başlarken yapmamız gerekenden tutun, nasıl uyuyacağımıza,yatacağımıza ve ne yapmamız gerektiğine kadar geniş olan konularda efendimizin hadislerinden, özellikle, gençlerle ilgili hadis-i şeriflere dikkat etmenizi diliyor, sizleri efendimizin bu 10(on) nasihatini okumaya ve yaşamaya davet ediyorum.
1) Besmele
Resulullah (sav) buyurdular:
"Besmelesiz başlanan her iş, hiçbir netice vermez."
"Herhangi bir müşkül ve güçlüğe rastlarsanız Allah’ın ismini anın, besmele çekin; "Bismillahirrahmanirrahim ve lâhavle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyilâzîm." cümlesini tekrarlayın. Allah, seni her musibetten ve belâdan kurtarır."
2) Hamd ve şükür
Resulullah (sav) buyurdular:
"Elhamdülillah: Allah'a hamdolsun" demek, en büyük teşekkürdür. Bunu söylemeyen şükretmemiş olur.
3) Salâvat-ı Şerife
Resulullah (sav) buyurdular:
"İsteklerin olmasını isteyen bana çokça salât ve selam göndersin."
4) İman - ibadet
Resulullah (sav) buyurdular:
"Allah, ibadetsiz imanı, imansız ibadeti ve işi kabul etmez."
5) Namaz
Resulullah (sav) buyurdular:
"Namaz; küfür ile insanlık arasında bir perdedir. Onu terk edenler küfre yaklaşmış olurlar.
"İman sahibi ile imansız arasında bir fark vardır ki o da namazdır. Namazını terk eden bir iman sahibi diğerinden farksız olur."
6) Kur’an Okumak
Resulullah (sav) buyurdular:
"Sizden birisi Allah ile konuşmayı ve ona yakın olmayı seviyorsa, tam bir kalp sükûneti içinde Kur'an okusun."
"Ümmetimin en makbul ibadeti bakarak Kur'an okumaktır."
7) İhlâs Suresi
Resulullah (sav) buyurdular:
"Bin kere (Bismillah ile) "İhlâs" okuyan bir iman sahibi kendini Cehennem ateşinden kurtarmış olur."
8) Yasin-i Şerif
Resulullah (sav) buyurdular:
"Her gece "Yasin" okumaya devam eden bir kimse şehit olarak ölür."
"Bir kimse ana ve babasının yahut onlardan bir tanesinin Cuma günü kabrini ziyaret edip,kabri başında "Yasin" okursa büyük günahları affolunur."
9) Yatağa Yatarken
Resulullah (sav) buyurdular:
"Yatağa yatarken önce "Bir Fatiha" sonra "Üç İhlâs" surelerini okuyan bir kimse uykusunda ölümden başka her musibetten korunmuş olur."
10) Gençler
Resulullah (sav) buyurdular:
"Allah, genç tevbekarları sever."
"Gençliğini taat ve ibadet yolunda harcayanları Hak Teâlâ çok sever."
"Gençliğinde ibadet edenlerin; ihtiyarlığında ibadete başlayanlar üzerindeki üstünlüğü; halka nazaran peygamberlerin üstünlüğü derecesindedir."
"Allah; genç yaşlarında ibadet edenleri meleklerine göstererek sevincini ilan eyler."
"Cenab-ı Hakk’ın indinde tevbekar gençlerden sevgili bir şey yoktur."
UFUK KORKMAZ
----------------&-----------------
TESADÜF MÜ ? TEVAFUK MU ?
Zaman içerisinde dilimize nasıl ve ne yolla girdiğini bilemediğimiz,sıkça kullandığımız öyle kelimeler vardır ki,farkında olmadan kullanır,anlamını ve anlamının bizi götürdüğü yeri bilmeyiz.Bu,bilerek yaptığımız bir şey değildir belki ama yine de bizi ve çevremizi manen tehlikeye atabilmektedir(Allah korusun).Bunlardan bir tanesi,bir süre önce farkettiğim ve kendimi,çevremi fırsat buldukça uyarmak zorunda hissettiğim TESADÜF kelimesidir.
Dikkat edersek,hepimizin sıkça kullandığı bir kelimedir.Olağandışı bir olay,bir karşılaşma,bir eylem...için kullandığımız bir kelime.Bize anlamı doğru gibi gözükse de dinimize göre yanlıştır.Çünkü,kainatta hiçbirşey ilgili tabirle tesadüf değildir. Herşey, Allah'ın izni ve uygun görmesiyle gerçekleşmiş ve gerçekleşmektedir.Sonsuza kadar da bu böyle olacaktır.Tesadüfi olarak değerlendirdiğimiz birçok olayın da,eğer öncesini ve sonrasını incelersek,hiç de böyle olmadığını görürüz.Hep,olayların,bir sebeple o duruma geldiğini görürüz.Bir zincirleme ahenk vardır herşeyde.Bu ahengin de bir kurgulayıcısı vardır elbet.Sebepsiz birşey olmaz.
Bu kelimeyi karşılayan kelime ise,Allah tarafından birşeyin diğer birşeye denk ve uygun görülmesi hali olan TEVAFUK kelimesidir.Başımıza gelen,rastlantısal olarak ifade ettiğimiz her bir şey aslında bir denk getirilmedir.Bizim için öngörülen zincirin sadece bir halkasıdır.Bunun sonucu ve hikmetini de daha sonraları görürüz.Farkına varır mıyız?varmaz mıyız?orasını bilemem.Bu da tamamıyla hayata bakış açımızla, baktığımız pencerenin genişliğiyle ilgili bir durum.
Bununla ilgili bir ayrıntı ise,zeki bir millet olarak bizi farkında olmadan bu olayın kısmen çözümüne itmiştir.(Dünyada,İslamiyeti en kolay,en rahat kabul etmiş millet Türk Milleti'dir.Gelenek-göreneklerimiz,çoğunlukla İslam Dini'nin yapısıyla o kadar paralellik arzetmektedir ki,yaşadığımız tezatlara,anormalliklere kendimizce çözümler bulmuş,olaylara tepki göstermişizdir.)Bu çözüm ise,tesadüfi olarak nitelendirdiğimiz olaylara karşı gösterdiğimiz "Hayırdır inşaallah" "Hayrolsun inşaallah" Bunda da bir hayır vardır mutlaka"gibi tepkilerdir.Kısaca,başımıza gelen olay veya olayların tesadüf olamayacağı,işin içinde bir iş olması,bir bağlantı olması gerektiği kanısına varırız bu tepkilerle.
Allah,hayatımızın her anının bir ahenk içerisinde olduğu bilinciyle;bilerek, görerek,sağlıklı,mutlu bir yaşam nasip etsin.Sağlıcakla kalın!...
UFUK KORKMAZ
03.09.2009
----------------&-----------------
KISSADAN HİSSE
Sizlerle zaman zaman,olabildiğince yorumsuz,yalın;içeriğinde derin mesajlar barındıran hikayeler,fıkralar paylaşacağım.Benim önemli gördüğüm bu hikaye va fıkralar,zaten içerik olarak başlı başına birer mesajdır.Sadece gülüp geçmeyelim, ders alalım.
Süper markette alışveriş yapmakta olan genç adam, kendisini takip etmekte olan yaşlıca bir hanımı fark eder.
Kadını görmezlikten gelse de, Kadın dik dik bakmaya devam eder. Nihayet kasa önünde kuyruğa gelirler.
Kadın, Adamın bir kaç sıra önüne düşmüştür.
"Özür dilerim" der Kadın". Böyle dik dik bakmam sizi rahatsız etmiş olmalı.
Üzgünüm. Ama geçenlerde ölen oğluma o kadar benziyorsunuz ki..."
"Bunu duyduğuma çok üzüldüm," diye cevap verir genç adam "Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?"
"Evet," der Kadın, Şimdi ben dışarı çıkarken "Güle güle, anne!" diye seslenebilir misiniz bana? Bu bana iyi gelecek."
"Tabii ki," diye cevap verir genç adam.
Yaşlı Kadın çıkarken genç adam ona el sallar ve 'Güle güle , anne!." diye bağırır.
Birisini mutlu etmenin derin hazzı içinde kendi kendine gülümser.
Kendini çok iyi hisseder.
Ödeme sırası kendine gelince kasanın 127 ytl yazdığını görür.
"Bu nasıl olur?" diye sorar kasiyere "alt tarafı üç parça bir şey aldım!
Kasiyer gayet sakin :
"Anneniz, onun hesabını da sizin ödeyeceğinizi söyledi”.:))
SANIRIM ÇIKARILACAK DERS ŞU OLMALI;
SİZ, SİZ OLUN SAKIN YOLDA HER RASTLADIĞINIZ SAKALLIYA DEDE VEYA BABA DEMEYECEĞİNİZ GİBİ YAŞLI KADINA DA ANNE DEMEYİN
UFUK KORKMAZ
03.09.2009
----------------&-----------------
STRESSİZ HAYAT
Stres,sağlığımızı en çok tehdit eden unsurlardan biridir.Çok sinsi,kendini alenen bize sunmayan bir olgudur.Kişinin yaradılışına,karakterine,tabii ki yaşadığı ortama göre şekillenen,şiddetlenen bir yapıdadır.Kendimize zarar vermemize sebep olduğu gibi çevremize ve çevremizdekilere de zarar vermemizi sağlar.Elimizden geldiğince uzak durmaya çalışalım.Bunun için de yapılabilecekleri sizlerle paylaşmak istedim. Uygulayabildiğimiz kadarıyla,sağlığımız ve çevremiz için.Stressiz bir hayat temennisiyle.
* İlaçla yaşamaktan kaçının.
* Randevularınızı önceden ayarlayın.
* Hafızanıza güvenmeyin; mutlaka yazın.
* Aracınızı, bozulmadan servise götürüp bakım yaptırın.
* Her kilidin, yedek anahtarını yaptırın ve belli yerlerde bulundurun.
* Daha sık "hayır" deyin.
* Yapacaklarınızı öncelik sırasına sokun.
* Zamanınızı israf etmeyin.
* Öğle ve akşam yemeklerini basitleştirin.
* Kötümser insanlardan uzak durun.
* Önemli evrakın birden fazla fotokopisini çektirin.
* Evde çalışmayan ne varsa tamir ettirin.
* Yapmaktan hoşlanmadığınız işler için yardım isteyin.
* İhtiyaçlarınızı önceden belirleyin. Bir defada yapılması zor büyük işleri, küçük parçalara ayırın.
* Etrafı toplayın, dağınıklıktan kurtulun.
* Gülümseyin.
* Kendinizi, bütün soruların cevabını bilmekle yükümlü hissetmeyin.
* Bazı şeyleri de bilmeyin .
* Karşılaştığınız insanlara, onların hoşuna gidecek bir şey söyleyin.
* Yağmur yağmasını isteyin; yağınca yağmurda yürüyün.
* Kendi kendinize, nerede eski günler, her şey daha güzeldi demekten vazgeçin.
* Verdiğiniz kararın ne anlama geldiğini iyi düşünün.
* Kendinize güvenin.
* Nükteden olun.
* Sizi mutlu edecek bir şey yapmayı yarına bırakmayın.
* Hiç tanımadığınız insanlara yürekten bir merhaba deyin.
* Eski bir arkadaşlarınızla karşılaşınca ona sıkıca bir sarılın.
* Hava açıksa, gece yıldızları seyredin.
* Bir şarkıyı ıslıkla çalmayı öğrenin.
* Arada bir şiir okuyun.
* Yardım istemekten çekinmeyin; alamazsanız üzülmeyin
* Her şeyi kararında yapın; ifrata kaçmayın.
* Nerede gerekiyorsa, orada mutlaka gerekli emniyet tedbirini alın.
* Daima daha iyisini yapmaya çalışın, ama mükemmeliyetçi olmayın.
* Resim ve heykel sergilerini gezin.
* Berbere gidin.
* Kendi kendinize bir şarkı mırıldanın.
* İyi bir müzik dinleyicisi olun.
* Kendi kendinize yetmeyi öğrenin.
* Her gün biraz spor yapın; her fırsatta yürüyün.
* Dünyanın en yetenekli insanı olmadığınızı kabul edin; gerekiyorsa elimden ancak bu kadar geliyor deyin.
* İşe erken gidin. İşe her gün aynı yoldan gitmeyin.
* Amirinizden izin alıp bazen işten erken çıkın.
* Kırlarda dolaşın.
* Maça gidip bağırın.
* Başkaları dilemeden, siz onlara iyi günler dileyin.
* Teşekkür edin.
* Arabanıza güzel koku yayan bir alet koyun.
* Evde kendi kendinize yemek pişirin, güzel bir sofra kurun, sonra da afiyetle yiyin.
* Başkalarını adam etmekten vazgeçin.
* Severken karşılık beklemeyin.
* Sinemada film seyrederken patlamış mısır atıştırın.
* Bir ağaç, olmazsa bir çiçek dikin.
* Şişmanlamayın.
* Hatıra defteri tutun.
* Káğıttan bir uçak yapıp uçurun.
* Bir derneğe veya kulübe girin, arkadaş edinin, toplantılara katılın.
* Mutlaka yeterince uyuyun.
* Az konuşun, çok dinleyin.
* İş arkadaşlarınıza ve dostlarınıza iltifatı esirgemeyin.
* Bir güne yapılacak çok şey sıkıştırmayın.
* Acelesiz yaşayın; daha önünüzde yaşanacak çok güzel günler var.
* Stresli davranmak, doğuştan gelen değil, sonradan kazanılan kötü bir huydur; bunu unutmayın.
* Son söz: Öfkeyi, kendinize zevk edinmeyin.
UFUK KORKMAZ
03.09.2009
------------------------&----------------------------
SU BARDAĞI
Aşağıda anlatacağım olay üzerinde detaylıca düşünelim.Umarım,hayatımızda büyük değişikliğe neden olur.
Elimizde,içi su dolu bir bardak.Bunun ağırlığı ne olabilir?50 gr ,100 gr,125 gr...
Bardağı tartmadan gerçek ağırlığını bilemeyiz.
Peki bu bardağı ,kolumuzu ileriye doğru uzatarak birkaç dakika elimizde tutsak
ne olur?
Hiçbirşey olmaz değil mi?
Peki aynı pozisyonda 1(bir) saat tutsak ne olurdu?
Kolumuz ağrımaya başlardı.
Peki 1(bir) gün boyunca tuttuğumuzda ne olurdu?
Kolumuz iyice ağrımaya başlar,kas spazmı,batar v.s.gibi sorunlar ortaya çıkar, hatta hastaneye gitmek zorunda kalabilirdik.
İyi de,bütün bu sorunlar yaşanırken,bardağın ağırlığı değişti mi?
Tabii ki hayır.
Öyleyse,kolumuzun ağrımasına ve kas spazmına neden olan nedir?...
Peki,bu acı ve sızıdan kurtulmak için ne yapmak gerekir?
En kısa ve kesin yol bardağı bırakmaktır.Bırakın kırılsın.
Hayatın problemleri de aynen yukarıda bahsettiğim gibidir.
Onları kafanda birkaç dakika tutarsın,bir sorun yokmuş gibi görünür.
Uzun bir süre düşünürsün,başın ağrımaya başlar
.
Daha uzun süre düşünürsün,artık seni bitirmeye başlar ve hiçbirşey yapamamana neden olur.
Hayatımızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir.
Fakat,daha da önemlisi onları her günün sonunda,uyumadan önce yere bırakmakdır esas olan,bardak gibi.
Bu şekilde strese girmez ve her gün sabah taze bir beyinle uyanır,her konuyla ve yolumuza çıkan her zorlukla başa çıkabilecek güçte oluruz.
Bu yüzden,bugün sevdiklerimize şunu hatırlatalım:
"HADİ GELİN BUGÜNDEN İTİBAREN BARDAĞI YERE BIRAKALIM,BIRAKIN KIRILSIN"
UFUK KORKMAZ
10.09.2009
----------------------------&-------------------------
NASİHAT
Yılların geçmesine öfkelenme;
Gençliğine yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe.
Yapamayacağın şeylerin,
Yapabileceklerini engelemesine izin verme.
Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman,
Yelkenleri rüzgara göre ayarla.
Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil,
Gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.
Ara sıra isyana yönelecek olursan hatırla ki,
Evreni yargılamak imkansızdır.
Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol...
Hatırlar mısın doğduğun zamanları?
Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu.
Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde,
Sen mutlulukla gülümse.
Sabırlı, şefkatli, bağışlayıcı ol.
Eninde sonunda bütün servetin sensin.
Görmeye çalış ki,
Bütün pisliğine ve kallesliğine rağmen dünya,
Yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır...
DÜNYAYI GEREKTİĞİNCE ANLAYIP LAYIKIYLA YAŞAYABİLMEK DİLEĞİYLE.BİR KEZ GELİYORUZ DÜNYAYA BİR KEZ YAŞIYORUZ.İKİNCİSİ YOK.
UFUK KORKMAZ
15.09.2009
_________________&___________________
Birçok şeyin madde ile karşılık bulduğu günümüzde,bizi biz yapan manevi değerlerden uzaklaşma eğilimindeyiz.Çocuklarımızdan veya çevremizdekilerden birşeyler rica edeceğimizde,isteğimizin arkasına mutlaka birşeyler,şeker, çikolata,kontör,oyuncak,ayakkabı,elbise v.s. ... ilave etmemiz gerekmektedir.Neden böyle? Neden sevgimizle,hatırımızla...değil de rüşvetle!Bu kadar mı sevgiden,saygıdan uzaklaştık.Lütfen,yetişen yeni neslimize biraz daha eğilelim.Onları maddenin,günümüz çıkar dünyasının oyuncağı yapmayalım. Sevmeyi,sevilmeyi,sevgiyi,saygıyı çocuklarımıza aşılayalım.Onlar açısından hayatın esasını sevgi üzerine kuralım.Bakın o zaman daha güzel bir Türkiye,daha güzel bir dünya,daha güzel bir gelecek bizi bekliyor olacak.Işığımızı yaymayı,ışığımızla etrafımızı aydınlatmayı öğrenelim ve öğretelim.İşin sırrı ışığımızda saklı...
IŞIK
Uzaklarda küçük bir kasabada genç bir adam kendi işini kurdu bu, iki caddenin köşesinde bir perakendeciydi.
Adam dürüst ve dost canlısıydı,insanlar onu seviyorlardı. Ondan alış veriş yapıyorlar ve arkadaşlarına tavsiye ediyorlardı.Adam kısa süre içinde bir dükkandan , Amerikanın bir ucundan diğerine uzanan bir zincir yarattı.
Bir gün hastalanıp hastaneye kaldırıldı.Doktorlar az zamanı kalmış olabileceğinden endişe ediyorlardı..
Üç yetişkin çocuğunu yanına çağırdı ve onlara bir görev verdi:
İçinizden biri yıllar boyu uğraşarak kurduğum şirketimin başına geçecek. Hanginizin bunu haketiğine karar vermek için,her birinize birer dolar vereceğim
Şimdi gidip bu birer dolarla ne alabiliyorsanız alacaksınız,ama bu akşam geri döndüğünüzde paranızıla aldığınız şey hastane odamı bir uçtan bir uca doldurmalı.
Çocuklar bu başarılı şirketi yönetme fırsatı karşısında heyecana kapıldılar. Üçü de şehre gidip parasını harcadı.
Akşam geri döndüklerinde babaları sordu:
"Birinci, çocuğum ,bir dolarla ne yaptın ?"
Çocuk cevap verdi "Arkadaşımın çiftliğine gittim,bir dolarımı verdim ve iki balya saman aldım.Sonra odadan dışarı çıktı ,saman balyalarını getirdi ,açtı ve havaya savurmaya başladı. Oda bir anda samanlarla dolmuştu. Ama biraz sonra samanların tamamı yere indi ancak babanın söylediği gibi odayı bir uçtan öbür uca dolduramadı.
Adam sordu: "Peki ikinci çocuğum ,sen paranla ne yaptın?."
Yorgancıya gittim .İki tane yastık aldım ." Bunu söyleyen çocuk ,yastıkları içeri getirdi ,açtı ve tüyleri bütün odaya dağıttı. Zaman içinde bütün tüyler yere düştü, böylece oda yine dolmamıştı.
"Sen üçüncü çocuğum, sen paranı ne yaptın?." diye sordu adam .
Dolarımı cebime koyup senin yıllar önceki dükkanın gibi bir dükkana gittim. Dükkanın sahibine parayı verdim ve bozmasını istedim .Dolarımın 90 centini şehrimizdeki iki yardım kurumuna bağışladım.Böylece bir onluğum kaldı. Bununla iki şey aldım."
Çocuk elini cebine atıp bir kibrit kutusu ve bir mum çıkardı. Işığı kapatıp mumu yakınca oda mumun yaydığı ışıkla dolmuştu.Oda samanla veya tüyle değil,bir uçtan öbür uca ışıkla dolmuştu.
Baba memnundu "Çok iyi oğlum .Bu şirketin başına sen geçeceksin,çünkü yaşam hakkında çok önemli bir şeyi , ışığını yaymayı biliyorsun. Bu çok güzel .
IŞIĞINIZI YAYABİLMENİZ DİLEĞİYLE....
UFUK KORKMAZ
29.09.2009
_____________&_______________
BİR KURŞUN KALEMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ ...?
Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu: "Bizim
başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun? Benimle ilgili bir hikáye olma
ihtimali var mı?"
Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi: "Doğru, senin
hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok
daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin."
Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi; "İyi ama bu kalem
benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki!"
Büyükbaba cevap verdi: "Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu
kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri benimseyebilirsen,
hep dünyayla barışık bir insan olursun."
"Birinci özellik: Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları
yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı'dır ve her
zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir."
"İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu
açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını
sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni
daha iyi bir insan yapar."
"Üçüncü özellik: Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle
silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin
kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya
yarayan en önemli unsurlardandır."
"Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabı
ya da dışarı yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden
her zaman kendi içine bakmalı, onu korumalısın."
"Beşinci ve son özellik ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen
de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin
farkında olmalısın."
EH ARTIK, BUNDAN SONRA ELİNİZE KALEM ALDIĞINIZDA SANIRIM HAYATINIZDAKİ YERİNİ BİR KEZ DAHA DÜŞÜNECEKSİNİZ ...
UFUK KORKMAZ
15.09.2009
|
|
 |
|
|
|
|