|
|
 |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 03.04.2015, 06:28 (UTC) | Mesaj: | Günaydın,
"GÜZELİ GÜZEL YAPAN EDEPTİR;EDEP,GÜZELİ SEVMEYE SEBEPTİR..." Cuma'nız mübarek olsun...
Deniz,çok teşekkür ediyorum.Allah razı olsun. Şu an durumu daha iyi.İnşaallah bir hafta içinde tamamen rahatsızlığımızı atlatacağız
Allah yar ve yardımcınız olsun... |
İsim: | deniz | Zaman: | 01.04.2015, 18:23 (UTC) | Mesaj: | selam ekrem dayıya ALLAHTAN şifa diliyorum rahatsızlıgından dolayı ufuk abi ve atalaya çok çok geçmis olsun dilegiyle |
İsim: | afanoğlu | Zaman: | 27.03.2015, 07:14 (UTC) | Mesaj: | hayırlı cumalar kimse yazmıyor nedense nerde bu köyün insanları resim de ekleyen yok kendinize gelin siteye önem verelim yazanlar bir kaç kişi köyden yeni resim ve haberler bekliyoroz allaha emanet olun... |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 20.03.2015, 14:05 (UTC) | Mesaj: | CUMA'NIZ MÜBAREK OLSUN.ALLAH YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN!... |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 18.03.2015, 17:23 (UTC) | Mesaj: | Hayırlı Günler,
Bugün,içeriğinde birçok hikaye barındıran, her hattıyla bir ders olan Çanakkale Zaferi'nin 100.yıldönümü.Şehitlerimizi rahmetle anıyor,canları pahasına bize ulaştırdıkları emanetlerine ilelebet sahip çıkacağımıza söz veriyoruz...
Selam ve dua ile;Allah'a emanet olun... |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 13.03.2015, 08:01 (UTC) | Mesaj: | Günaydın,
ELBİSENİN HESABINI VER YA ÖMER!...
Hazret-i Ömer (radiyallahu anh) bir gün hutbe esnasında,
Ey insanlar, dinleyin ve itaat edin! dedi. Bunun üzerine bir sahabi hemen yerinden fırlayarak:
Ne dinler, ne de itaat ederiz! dedi.
Yaklaşık 4 milyon km2lik İslam Devletinin yöneticisi olan Halife ona neden böyle cevap verdiğini sorunca o zat Hz. Ömerin üzerindeki yeni elbiseye işaret ederek:
Yâ Ömer! Giymiş olduğun bu elbisenin hesabını vermedikçe seni dinlemeyecek ve sana itaat etmeyeceğiz! dedi ve devam etti:
Beytülmâlden sana da, bana da aynı kumaş düşmüştü. Ben kendi hakkıma düşen miktardan bir elbise yaptıramadım. Ama görüyorum ki sen kendine bir elbise yaptırmışsın. Bu nasıl oldu?
Adalet timsali Hz. Ömer hiç bir söz söylemeden eliyle oğlu Abdullaha işaret ederek:
Kalk oğlum, bu elbisenin hikayesini anlat! dedi. Bunun üzerine Abdullah ayağa kalkarak şöyle dedi:
Bana da, babama da birer parça kumaş düşmüştü. Ben hakkımı ona verdim. Şu anda üzerinde gördüğünüz elbise ikimizin hakkından meydana gelmiş bir elbisedir.
Bu cevapla rahatlayan sahabi, Konuş ey Allahın Peygamberinin Halifesi, şimdi seni hem dinler, hem de itaat ederiz. dedi..
Allah hepsinden razı olsun.
Yüce Rab'bim,cümlemize,üzerindeki elbisenin hesabının verileceğini bilen yöneticiler nasip etsin.CUMA'NIZ MÜBAREK OLSUN... |
İsim: | denz | Zaman: | 07.03.2015, 11:32 (UTC) | Mesaj: | mart ayı yapcanı yaptı yine kış geldi havalar soguttu hastalıklar çogaldı dikat edin saglıcakla kalın |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 06.03.2015, 10:05 (UTC) | Mesaj: | Selam,
DUVARDA ÇİVİLİ KERTENKELE ;
Japon mimarlarından biri evini baştan aşağı yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünde, iç kısmında, iki tahta arsında sıkışıp kalmış bir kertenkele buldu.
Biraz daha dikkatle bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etti.
Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu gördü.
On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışarıdan çakılan bir çivi, o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı diye düşündü Japon mimar. Peki nasıl olmuştu da bu kertenkele, bir santim boyu bile kıpırdayamadığı bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı?
Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izleme ye başlı. Bu kertenkelenin sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl yaşamını nasıl sürdürebildiğini merak ediyordu.
Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket oldu. Japon mimar, nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkelenin geldiğini gördü.
Gelen kertenkele, yerinden kıpırdayamayacak halde olana ağzında yiyecek taşıyordu. Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi, belki de arkadaşı Kim bilir?
Ama bilinene bir şey var ki aralarındaki güçlü sevgi, birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımasına neden olmuştu.
Sabırlı,sadakat dolu bir sevgi diliyorum.CUMA'nız mübarek olsun... |
İsim: | deniz | Zaman: | 05.03.2015, 19:32 (UTC) | Mesaj: | selam memleket özlemi farklı oluyo sedat abi demesi gibi gurbet gurbet |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 04.03.2015, 13:34 (UTC) | Mesaj: | Sedat Kardeşimden son bomba...
MEMLEKETE ÖZLEM
Sevdanın adı nedir dediler,o an yutkundum.
Gel git misali sanki bir an tutuldum.
Memleket diyemedim içten içe kavruldum.
Gözlerim yaşlı diller lal,hayalinle avundum.
Cennetten bir köşedir benim memleketim.
hasret,özlem tavan yaptı dostum ben neyleyim.
Denizine,yeşiline,börtü böceğine,gidenler benden selam söyleyin.
Bu can bu bedende iken,en güzel yerindedir yüreğin.
Ordu,vona,yumrutaşım her an dilimdedir adı.
Gurbetten yükselir,hasret ile yanan yüreklerin feryadı.
Bir başkadır yazın memlekete kavuşmanın tadı.
Fındık bahçelerinde atılan naralara,şunun şurasında ne kaldı.
SÖZ,ŞİİR: SEDAT GÜNDÜZ
Kardeşimin yüreğine sağlık...
Allah'a emanet olun... |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 02.03.2015, 07:40 (UTC) | Mesaj: | Günaydın,
İHTİYAR VE ATI(DEVAM)
....Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş."O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere . çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."
İhtiyar, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış: "Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
Yüce Rab'bim,hayatımızdaki her işin ayrıntılarını anlayıp ona göre karar verebilmemizi nasip etsin.
Allah'a emanet olun.Hayırlı haftalar...
|
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 28.02.2015, 07:43 (UTC) | Mesaj: | Günaydın,
İHTİYAR VE ATI
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış...
Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep.
Bir sabah kalkmışlar ki,at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...
İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş."Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler."Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden akılsız" diye geçirmişler...
Hikayemizin tamamını,kelime kısıtlaması olduğu için tek seferde yayınlayamadım. Devamı ve hikaye hakkındaki kısa yorum, kısmetse Pazartesi gelecek...
Hayırlı haftasonları diliyorum.Allah'a emanet olunuz...
|
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 27.02.2015, 09:25 (UTC) | Mesaj: | Günaydın,
CUMA'NIZ MÜBAREK OLSUN! |
İsim: | tgrlgngr | Zaman: | 23.02.2015, 20:40 (UTC) | Mesaj: | çok güzel bir hikaye gerçekten ..teşekkür ederim üstad.
hayırlı haftalar dilerim |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 23.02.2015, 08:48 (UTC) | Mesaj: | Günaydın,
SEDEF ÇİÇEĞİ
Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı.Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına:
- Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı:
- Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan.
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda.Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu.
Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı.Kadın neler diyecekti? Herkes, onu dinliyordu.Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
- Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş doğmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye. İyi gelirmiş derlerdi.
50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi. Taa ki geçen geceye kadar.O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım.Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim. Ondan hiçbir şey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim.
Hakim yaşlı adama dönerek:
- Diyeceğin bir şey var mı, baba? dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu:
- Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. Yeni evlendiğimizde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm.
Hekim "Çok uzun süre uyanmadan yatarsa, boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir" dedi. "Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin" dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun.Lafım geçmedi.O günlerde; tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona: "Çiçeği geceleri sularsan geçer" dedim. Adak dilettim.Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki.dedi adam.
O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle.
- Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hakim bey.Geçen gece de. Yaşlılık.Ben de uyanamadım. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi.Suçlandım.Sesimi çıkartamadım.O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu.
"Sevgide cömert, ama sevdiklerimizi kırmada oldukça cimri olalım!"
Böyle içten bir sevgi;yaşanılanların iç yüzünü bilerek yaşayabilmeyi diliyorum.HAYIRLI HAFTALAR!... |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 20.02.2015, 08:44 (UTC) | Mesaj: | Günaydın,
"Allahım!Güzel yürekli dostlarımın, sevdiklerimin benim bildiğim-bilmediğim; senin muhakkak bildiğin sıkıntılarını gider.Benim hiçbirşey yapamadığım dertlerine sen deva ol.Her sarsıldıklarında tutamadığım ellerini sen tut.Onları sev ve sevindir.Gül bahçesine girenler her ne kadar gül olamasa da gül kokarlar.Kainatın en güzel gülü olan Resul'ün kokusu üzerlerine olsun.Şefaati nasip olsun.(Amin)" CUMA'NIZ MÜBAREK OLSUN...
İstanbul kışı tam manasıyla yaşadı bu sene. Rab'bimin verdiği herşeyin ayrı bir güzelliği var.Herşeyin hayırlısı...
Selam ve dua ile;Allah yar ve yardımcımız olsun. |
İsim: | mehmet | Zaman: | 17.02.2015, 23:43 (UTC) | Mesaj: | lanet olsun sapıklara ıdam ıstıyoruz.. |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 13.02.2015, 08:25 (UTC) | Mesaj: | "Sakın umudunuzu yitirmeyin.Belki de cebinizdeki son anahtar,girmek istediğiniz kapıyı açacaktır.Allah daima sabredenlerle birliktedir..." Sabredip,mutlu sona ulaşanlardan olmanız dileğiyle;CUMA'NIZ MÜBAREK OLSUN... |
İsim: | deniz | Zaman: | 08.02.2015, 07:50 (UTC) | Mesaj: | hayırlı pazarlar herkese meksut amcaya ALLAH rahmet sevdiklerine başsaglıgı dilerim |
İsim: | Ufuk KORKMAZ | Zaman: | 06.02.2015, 15:51 (UTC) | Mesaj: | "Eğer imtihan oluyorsan,bu,Allah'ın seni unutmadığının müjdesidir.Sabret..." Yüce Rab'bim cümlemizi sabredenlerden eylesin. CUMA'NIZ MÜBAREK OLSUN... |
|
|
 |
|
|
|
|